Zerrin Özer Diyeti

Zerrin Özer 1 yıl önce Dr. Ender Saraç'a başvurduğunda 109 kiloydu. Sağlık sorunları da artmıştı. Dr. Ender Saraç, Zerrin Özer'e 6 ayda 33 kilo verdirttiği diyet programını ilk kez anlattı.

Burca Göre Diyet Önerileri

Burca Göre Diyet Önerileri İnsanların davranışlarında etkin olduğuna inanılan burçlar, yemek yeme alışkanlıklarında da belirleyici olabiliyor. Bu yüzden diyet yaparken burcunuzun özelliklerine uygun davranmak en akıllıca olanı diye düşünenlerdenseniz, okumadan geçmeyin…

Doğum Gününe Göre Karakterler

Gary Goldschneider ve Joost Elffers'in hazırladığı "The Secret Language of Birthdays" (Doğum Günlerinin Gizemli Dili) adlı kitaba göre, örneğin Ali 4 Mayıs'ta doğmuşsa "Dadı Ali", Ahmet 5 Mayıs'ta doğmuşsa "Külyutmaz Ahmet" oluyor. İşte doğum günlerine göre kişilik özellikleriniz.

Burçlara Uygun Meslek ve Çalışma Alanları

Burcunuza Göre Çalışma Alanlarınızı Merak Ediyorsanız?

Burçlara Uygun Meslek ve Çalışma Alanları

Bu ay ne yersek zayıflarız yada bu ay ne yiyelim ki formumuzu koruyalım diyorsanız diyet takvimini incelemenizi öneririz.

İlaç kullanmadan soğuk algınlığından kurtulun!


İlaç kullanmadan soğuk algınlığından kurtulun

İlaç kullanmadan soğuk algınlığına son vermeye ne dersiniz? İşte çözümü!



Artık birçok kişi çok önemli bir hastalık olmadıkça ilaç kullanmak istemiyor. Son baharla birlikte havalar bir soğuk bir sıcak seyrediyor. Bu değişkenlik soğuk algınlığını da beraberinde getiriyor. Siz de soğuk algınlığınız için ilaç kullanmak istemiyorsanız, bunları deneyebilirsiniz.



Ateş, baş ağrısı, boğaz ve adale ağrıları, kırgınlık, titreme gibi belirtiler grip ve gribal enfeksiyonların (halk dilinde soğuk algınlığının) göstergeleridir. Grip mi yoksa soğuk algınlığı mı yaşıyorsunuz. Bunu anlamak çok zordur. Ancak gripte ateş çok daha hızlı yükselir ve daha zor düşer. Soğuk algınlığı yaşıyorsanız, bu süreci kolay atlatmak için yapmanız gerekenler:



-Ateşiniz 37. 7 derecenin altındaysa o zaman kesinlikle ateş dürücü ilaç almayın. Ateşi düşürmek için sirke kullanabilirsiniz. Sirkeli suya batırılan havlu sıkılarak ayak bileklerine konulur. Havlu ısınınca bu uygulama yeniden yapılır.


- Temiz ve steril bir yerde dinlenin.


-Bir çinko tableti ağzınıza atın ve emerek tüketin.


-Öksürük dönemlerinde çok miktarda su/sıvı tüketmek gerekir, çünkü balgam ancak sıvı sayesinde çözülebilir ve öksürme sayesinde dışarı taşınabilir. Bunun için öksürük kesici kullanmayın.


-Ne soğuk ne de sıcak bir duş almayın. Duş sıcaklığı vücut ısısından biraz daha sıcak olmalıdır.


-Yüksek proteinli besinler tüketmeye çalışın. Bunun için en iyi yiyecek tavuk suyu çorbadır. Aynı şekilde C vitamini bulunan yiyecekler tüketmeye çalışın.


- Bol bol sıvı tüketin.

-Burnunuzu çok fazla bir şekilde temizlemeyin. Aşırıya kaçılması halinde burun mukozası zarar görecektir.

-Ağrılarını en aza indirmek için vücudunuzun ağrıyan bölgelere ısıtılmış havlu koyabilirsiniz.


-Eğer bu semptomlarınız 7 günden fazla sürmüş ise o zaman bir doktora görünmenizde fayda var.


Zayıflarken hangi ekmeği yemeli?

Zayıflarken ekmek yiyelim ama hangisini tercih edelim?



Yüzyıllardan beri en temel besin maddesi olan ekmek yemekten artık korkar olduk. Biraz şehir efsanesi şeklinde olan bu bilgi kulaktan kulağa yayıldı ve rejime başlayan Diyete giren herkesin ilk vazgeçtikleri temel yiyecek maddesi ekmek oldu.

Ancak son yıllarda yapılan bir çok araştırma bunun tersini gösterdi ve ekmek aklandı.
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya’nın hastalarında gözlemlediği yemeğin yanında pilav, makarna, börek yerine ekmek tercih edenler daha iyi ve daha nitelikli kilo kaybı sağlıyorlar.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya diyette ekmek tüketimi ile ilgili bilgi veriyor.

Ekmeğin kökeni buğdaydan gelir. Buğday öğütülerek un elde edilir ve bu undan ekmek elde edilir. Ortaya çıkan un bazen ayrıştırılır beyaz ekmek olur, bazen tam buğdaydan ayrıştırılmadan yapılır tam buğday ekmeği olur, bazen ayrıştırılan beyaz una kepek ilave edilir kepekli ekmek olur, bazen çavdardan yapılır çavdar ekmeği olur, bazen Mısırdan yapılır mısır ekmeği olur, bazen ekmeğin ruşeymi özel olarak eklenir ruşeymli ekmek olur, bazen tam buğday ununun içine çavdar, yulaf, kepek ve yağlı tohumlar katılarak ekmeğin besin kalitesi yükseltilir o zaman da çok tahıllı ekmek olur.Çocukların ekmek tüketiminde ise hepsinden dönüşümlü olarak kullanmak gerekiyor. Yine de en çok tercih edilebilecek olan tam buğday ekmeği,  çok tahıllı ekmek ve çavdarlı ekmeği oluyor.

Buğdayın yapısı incelendiğinde üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm buğday tanesinin kabuğu lifin ve posanın depo edildiği yer, ikinci bölüm buğdayın içinde buğdayın kendi beslendiği yer olan buğdayın özü anlamına gelen ruşeymi burada bütün vitaminlerin özellikle B vitaminler ve başta kalsiyum, demir, magnezyum, çinko, selenyum, krom gibi minerallerin de depo edildiği yer burası oluyor, buğdayın üçüncü bölümü de buğdayın içi yani endosperm denilen yeri oluyor. Burada da daha çok nişasta daha ve az protein içeren bölümüdür.

Işte buğday ayrıştırılırken kabuğu ve özü atıldığı için geriye, buğdayın içi olan daha çok nişasta ve daha az protein içeren bölümü kalıyor ve bundan beyaz ekmek yapılıyor. Buğdayın kabuğunda yer alan lifler atıldığı için tok tutucu özelliği azalıyor. Ruşeymi atıldığı için buğdayın tüm vitaminleri ve minerelleri kaybedilmiş olunuyor. Geriye sadece kalori içeren bölümü kalıyor. Hem daha vitaminsiz bir ekmek oluyor hem de daha az tok tutan daha çabuk acıktıran bir ekmek ortaya çıkıyor. Halbuki buğday ayrıştırılmadan tam kullanıldığında yani tam buğday ekmeği olarak yapıldığında buğdayın hem kabuğu hem özü kaybedilmemiş oluyor. Bu durumda ekmek daha besleyici ve daha tok tutucu özellik gösteriyor.

Bazen de beyaz una yani ayrıştırılmış una kepek ilave ediliyor ve ortaya diyetlerin vazgeçilmez efsanesi olan kepekli ekmek çıkıyor. Bu ekmekte ise; evet diyet lifi beyaz ekmeğe göre daha çok oluyor ancak vitamin ve mineral açısından tam buğday ekmeğinden daha fakir bir ekmek oluyor. Bir de kepek ekmek yemek demir eksikliği yapar, kalsiyumu düşürür gibi bir şehir efsanesi bilgisi var. Bu ekmeğin içindeki kepeğin yiyecekle birlikte vücudumuza giren demiri bağladığı ve vücuttan tarafından kullanılmaz hale getirildiği söyleniyor ancak son yıllarda yapılan araştırmalarda, kepekli ekmek mayalanarak yapıldığı zaman, mayalanma sırasında kepeğin bu demiri, kalsiyumu bağlayıcı özelliği olan fitatların parçalandığını ve kepek ekmeğinin bu özelliğinin de çok azaldığını artık biliyoruz. Tam buğday ekmeği kadar besleyici olmasa da kepek ekmeğinin de tok tutucu özelliğini göz önünde bulundurmakta fayda var.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya günlük yaşamda  beyaz ekmek yerine esmer ekmeği tercih etmenin faydalarını sıralıyor:

1.      Zayıflarken çok yardımcıdır. Çiğnemesi beyaz ekmeğe göre daha zordur, çiğneme duygusunu tatmin edeceği için daha az yemeye neden olur.
2.      Esmer ekmek daha zor çiğnendiği için daha çok çiğnemek gerekir. Bu çiğneme sürecinde de leptin hormonu görevini tam yapar Nöropeptid Y düzeyini azaltır. Bu yollada iştahı baskılar.
3.      Posa bakımından zengindir. Posa mide bağırsak sisteminde şişerek daha çok doygunluk oluşturur. Aynı zamanda bu posa bağırsak da hacim oluşturduğu için bağısaklarda süpürge etkisi yapar ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etki gösterir.
4.      Esmer ekmeğin içindeki bu posa diğer yiyeceklerin ve kendisinin içerdiği şekerin kana karışmasını yavaşlattığı için daha uzun süre tokluk sağlar. Bu nedenle kişi çabuk acıkmaz.
5.      Ruşeymli ekmeğin ve tam tahıl ekmeğinin içindeki B gurubu vitaminler özellikle çocuklarda öğrenme ve kavrama fonksiyonunu geliştirir.
6.      Günlük tuz tüketimi konusunda dikkatli olunmalıdır. Çünkü günlük tükettiğimiz tuzun %32’si ekmekten geliyor. 100 gram ekmek, 1,5 gram tuz içeriyor. Günlük ortalama 4-6 gram arasında tuz tüketmek yeterli vücut için. Fazlasının kemiklerimiz için, damarlarımız için ve böbreklerimiz için zararlı olduğunu biliyoruz. O nedenle beraberinde ekmek tüketilen öğünlerde mümkünse yemeyi tuzsuz tercih etmek daha doğru olur. Bununla beraber tansiyon, kalp ve damar hastalarının, böbrek hastalarının ekmek yerken dikkatli olması gerekiyor. Mümkünse tuzsuz esmer ekmek seçmeleri daha doğru olur.

Bu Madde : Tokluk ve Zayıflama

Bilim insanları, tokluk hissi yaratan ve yetişkinlerin kilo almalarını engelleyen yeni bir kimyevi madde keşfettiklerini duyurdu. 

Bilim insanları, gıdalara eklendiğinde
tokluk hissi yaratacak bir kimyevi madde keşfetti. İlk deneyler yağ asidi propiyonatın midede lifleri bölerek insanların daha az yemelerini sağladığını, tokluk hissi verdiğini ve kilo alımını yavaşlattığını gösterdi. Londra Imperial College ve Glasgov Üniversitesi'nde görevli araştırmacılar, maddenin etkin olabilmesi için düzenli olarak alınması gerektiğini söylüyor.

Madde, çözülebilir pudra şeklinde tüketiliyor. Fakat tadının çok kötü olduğunu ifade eden araştırmacılar maddeyi ekmeğe ve meyve suyu karışımlarına katmaya çalışıyor. Çalışmanın en zorlu kısmı, iştahı kontrol edecek hormon salgılaması için propiyonatı kalın bağırsağa sokmak olmuş. İnce bağırsaklarda hemen emileceği için, maddeyi tüketilen gıdaya eklemenin işe yaramayacağı anlaşılmış. Bunun üzerine araştırma ekibi çözümü, propiyonatı 'inülin' olarak bilinen ve bitkilerde görülen doğal karbonhidrata bağlamakta bulmuş. 

Deney sonuçları;

Propriyonate bağlandıktan sonra, kalın bağırsaktaki bakteriler tarafından inülinden de koparılmadan sindirim sistemine güvenli bir şekilde ulaşabildi.

İlk deneylerde 20 gönüllüye inülin veya tek başına IPE olarak bilinen yeni madde verildi ve gönüllülerden açık büfe yemeklerden istedikleri kadar yemeleri istendi.

IPE maddesi verilenler diğerlerinden yaklaşık yüzde 14 oranında daha az yemek yedi. Araştırmanın diğer aşamasında, aşırı kilolu 49 gönüllüye IPE veya pudra halinde inülin verildi ve her gün bu maddeden yemeklerine yaklaşık bir kaşığa denk gelen 10 gram kadar koymaları istendi. Yirmi dört hafta sonra, inülin verilen 24 gönüllüden 6'sı vücut ağırlıklarının yüzde 3'ünden fazla kilo alırken, IPE maddesi verilen 25 gönüllüden yalnızca biri kilo aldı.

Londra Imperial College Üniversitesi'nde görevli araştırmacı Profesör Gary Frost, "Yetişkinlerin ağırlıklarının yılda ortalama 0.3 kg ila 0.8 kg arasında arttığını biliyoruz. Bunun önlenmesi için yeni stratejilere ihtiyaç var" dedi ve ekledi:

"Propiyonate gibi moleküller, iştahi kontrol eden mide hormonlarının salınımını kamçılıyor. Ama bu kadar güçlü bir etki yaratılabilmesi için çok yüksek miktarlarda lifler tüketmeniz gerekir."

Ofis Makyaj Tüyoları

Monoton hayata bir parça renk katmak aslında çok kolay. O zaman hemen işe koyulalım!


Pek çoğumuz için işyerimiz, en iyi görünmek istediğimiz yer. Gardırobumuz daha sade ve ciddi, renk tonlarımız daha sakin ve uyumlu ve elbette konuşma biçimimiz daha ölçülü. Hepimiz için tanıdık değil mi? İşyerimizde göz önünde bulundurmamız bir diğer konu da makyajımız elbette. İş ortamına uygun makyaj genellikle basit, doğal ve bizce biraz da sıkıcı.  Siyah ruj veya takma kirpikten bahsetmiyoruz elbette ama günlük rutinin biraz dışına çıkmaya ne dersin? Monoton hayata bir parça renk katmak aslında çok kolay. O zaman hemen işe koyulalım!

Kedi Gözü
Kedi gözü makyajı iş ortamı için biraz iddialı gibi görünse de, doğru şekilde uygulanırsa günlük makyaj rutinini değiştirecek şahane bir yenilik olabilir. İnce ve düzgün bir kuyruklu eyeliner gözlerini vurgulamak ve büyük görünmesini sağlamak için güzel bir seçim. Bu tercih bir sonraki şirket toplantısında seni kesinlikle daha canlı gösterecek. Kusursuz bir kedi gözü makyajı için sıvı veya jel eyelinerını makyaj çantandan ayırma.
Kırmızıdan şaşma
Kim demiş iş ortamında kırmızı olmaz diye? Kalem etek ve bluzla kombine edilmiş enerjik bir kırmızı, zerafet ve cesaretin de güzel bir kombinasyonu olabilir. İçindeki enerji ve kıvılcımı patronunun da görmesi için, klasik kırmızı rujları mutlaka denemelisin.
Örgüyü dene
Radikal modellere gerek yok, saç örgüsünü şık biçimde kullanarak klasik tarzının dışına çıkabilir, görünümüne yenilik katabilirsin. Dağınık uygulanmış balıksırtı, örgüden topuz veya klasik örgüyü bile deneyebilirsin.
Farklı tırnaklar
Renkli ve eğlenceli tırnaklar, yüzün kadar ön planda olmadığı için birçok işyerinde rahatlıkla kullanılabilir. Trend renkler, farklı tırnak dizaynları, parlak ve simli tonlar gibi çok değişik uygulamalar yapabilirsin.  Kendini ifade etmenin ve mükemmel saçlarından daha fazlası olduğunu iş arkadaşlarına göstermenin zamanı geldi.
Ne güzel kokuyorsun
“Ne güzel kokuyorsun!” Bu 3 kelimelik basit cümlenin işyerindeki imajın için önemi inanılmaz. “Muhteşem kokan kız” olarak tanınmayı kim istemez? Hoş ve romantik bir parfüm seç ve sakın abartma. Vücuduna nemlendirici sürdükten sonra parfümü önüne doğru 2-3 kez sık ve içinden geç. Artık sıkıcı iş ortamına muhteşem kokunla damganı vurmaya hazırsın.
Ofise pırıltı saç
Kuşkusuz ofis Vegas dansçıları gibi görünmek istemeyeceğimiz bir ortam fakat birazcık parlaklık da iyi olmaz mıydı? (gerçekten, sadece birazcık). Göz kapaklarına biraz ışıltılı far veya yüzüne sağlıklı bir parlaklık katacak kadar aydınlatıcı pudra enerjini artıracak. Şimdi ışıldama zamanı!

Çocuğunuz yaramaz mı hiperaktif mi?

Psikolog Mustafa Güral, her yaramaz, haşarı ve hareketli çocuğun ‘hiperaktiftir’ denilemeyeceğini ancak ailelerin ‘her çocuk biraz yaramazdır, ilerde geçer’ diyerek önemsemezlik yapmaması gerektiğini söyledi.



Medical Park Samsun Hastanesi’nden Psikolog Mustafa Güral “hiperaktivite” hakkında bilgi verdi. Güral, “Amerikan Psikiyatri Birliği Tanı kriterleri kitabı DSM IV e göre hiperaktivite DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite) adı altında incelenmiştir. Bu kitapta tanı kriterleri daha çok okul çağı çocukları ve erkek çocuklarına özgü kriterlerdir. Bunun sebebi ise daha çok okul çağında ve erkek çocuklarda rastlanan bu şikayetlerle ilgili araştırmaların çoğunlukla yine bu evrende yapılmış olmasıdır. Ancak kız çocuklarında, ergenlerde ve yetişkinlerde de bu şikayetlerin görüldüğünü biliyoruz” dedi.

Hiperaktivitenin belirtileri hakkında bilgi veren Psikolog Güral, “ Hiperaktiv çocuklar yerinde duramazlar, oturması gerektiği halde oturamazlar, sessiz sakin Oyun oynamakta güçlük çekerler, yerli yersiz koşup tırmanırlar, çok konuşurlar, çoğu zaman sorulan soru tamamlanmadan cevabını yapıştırırlar, her zaman bir şeylerle uğraşırlar, sırasını beklemekte zorlanırlar, olaylara ya da konuşmalara müdahale edip yarıda keserler” diye konuştu.
Psikolog Mustafa Güral, “Her hareketli çocuğun elbette ki hiperaktif olduğu söylenemez. Hiperaktivitenin 3 temel özelliğinden bahsedilebilinir. Bunlar aşırı hareketlilik, dikkat eksikliği, dürtüselliktir. Hiperaktif çocuklarda bu üç özelliğe tanıklık ediyoruz. Hepsi aynı oranda vardır denilemez, bazen biri diğerlerine nazaran daha ön planda olabilir. Hiperaktif çocuklar yaşıtlara oranla daha hareketli, yerinde duramayan, sabit durmakta zorlanan, dikkatlerini tek bir noktaya odaklama güçlüğü yaşayan, ders sırasında ve sorumluluk aldıkları meseleleri yürütürken dikkatleri kolay dağılan, aklına gelen soruları herhangi bir denetime tabi tutmadan ve karşısındakinin konumunu önemsemeden söyleyen çocuklardır. Dürtüsel çocuklar ‘dur, düşün, karar ver ve sonra eyleme geç’ yerine sadece eylemsel kısmında vardırlar. Elbette her yaramaz, haşarı ve hareketli çocuk hiperaktiftir de denilemez. Ancak aileler her çocuk biraz yaramazdır, ilerde geçer diyerek önemsemeyebiliyor, bu da tedavisi kolay bir hastalığın seyri üzerinde olumsuz etki oluşturuyor. Aile, öğretmen ve yakın çevre yukarıdaki bahsi geçen özellikleri gözlemliyorlar ise mutlaka bir uzman yardımı alınmalıdır” şeklinde konuştu.
Hiperaktif çocukların hareketliliği, dışarıdan kolay ayırt edilebildiğini söyleyen Güral “Çünkü sık lafa girme, bacaklarını sallama, yerinde duramama, sürekli soru sorma veya konuşma dışa yansıyan belirgin davranış özellikleridir. Ancak dikkat sorunları daha çok akademik hayatta dikkat çekmektedir. Aileler okul hayatı başlayıncaya kadar çoğunlukla dikkat ile ilgili problemleri değerlendirmekte zorlanıyor ya da çocuklarına konduramayabiliyorlar. Öğretmenlerin geribildirimleri ve uyarıları ailelerin uzmana başvurmalarını kolaylaştırıyor” bilgilerine yer verdi.Psikolog Mustafa Güral şöyle konuştu: “Aileler hiperaktif bir çocuğa sahip olduklarını fark ederler ise öncelikle bu durumun kendi ebeveynlik özellikleri ile ilgili olmadığını bilmeleri gerekir. Bu durum kendilerini suçlamaları gereken bir tablo değildir. Bu şikayetler genetik yatkınlık, çevresel faktörler ve beslenme alışkanlıkları ile ilişkileri saptanmıştır. Bu aşamadan sonra ilk adım bir uzman desteğine başvurmak ve hiperaktivite ile ilgili doğru bilgileri doğru kaynaktan öğrenmeleri uygun olan davranış biçimidir. Ardından sağaltım süresince psikiyatr, psikolog, öğretmen ve aile işbirliğinin durumun üstesinden gelmede rolü büyüktür.”Hiperaktivite ve zeka arasında bir ilişkinin olmadığını söyleyen Güral, “Ancak hiperaktiviteye eşlik eden durumlar olabiliyor. Zeka da bunlardan biri. Steve JobsEinstein gibi isimler hiperaktivite durumlarının yanı sıra parlak zekaları ile de dikkat çekmiş örneklerdir. Bu iki örnek isim hiperaktivite gibi bir hastalığın aslında hayata olan katkıları açısından değerlendirildiğinde ne denli olumlu yönleri olduğunu da bize göstermektedir. Doğru yönetildiğinde bu hiperaktivitesi olan birey açısından avantaja dönüşebiliyor. Hiperaktivitesi bulunanların gerekli desteği aldıklarında eğitim ve çalışma hayatını bu şikayeti olmayanlar gibi sürdürebildiklerini biliyoruz” ifadelerini kullandı.
Psikolog Mustafa Güral açıklamasını şöyle tamamladı: “Duygusal dünyaları da çeşitlilik gösterebiliyor. Sınır koyma ve davranış sorunları ile birlikte seyreden bir durum söz konusu ise çocuklar genellikle dışlanmakla beraber topluma uyumlu olmayan davranışlarını artırarak ‘madem ben kabul görüyorum işte buyurun kabul görülmeyen halimle artık var olmayı seçiyorum’ diyebiliyor. Bu da bazı çocukları anti sosyal davranışa ve hatta hüküm yemeye kadar götürebiliyor. Bazılarında ise depresyon olarak açığa çıkıyor. Akademik başarıda yetersizlik yaşandığında, yaramazlığı dolayısıyla sıklıkla reddedilen, yargılanan çocuk kendini değer sorgulamasına iterek çökkün bir Moda sürüklenebiliyor. O yüzden hiperaktif çocukların tespiti, doğru bilinen yanlışları önlemek ve onları hayata hazırlamak için çok önemli.

Enerji içeceklerine dikkat!

Kadın Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çoksüer, enerji içeceklerinin kadın ve erkeklerde kısırlığa neden olduğunu söyledi.


Diyarbakır Veni Vidi Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’nde görevli Kadın Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Medikal Akupunkturist Doç. Dr. Hakan Çoksüer, enerji içeceklerinin kısırlığa neden olduğunun uyarısında bulundu. Enerji içeceklerinin temel maddelerinin kafein, taurin ve glukuronolakton olduğunu kaydeden Doç. Dr. Çoksuer, piyasaya çıkan bazı yeni ürünlerin, haşhaş tohumu özü veya efedrin de içerdiğini dile getirdi. Doç. Dr. Çoksüer, kafeinin, merkezi sinir sistemine etki ederek, beyne giden ve beyinden gelen mesajları hızlandırdığını, böylece kişinin daha uyanık ve aktif olmasını sağlayan bir uyarıcı olduğunu söyledi.

"Fazla kafein kadınlarda üreme yetersizliği riskini arttırıyor"

Doç. Dr. Çoksüer, yapılan araştırmalarda kadınların yüksek dozda kafein tüketmelerinin üreme yetersizliğine neden olduğunun ifade ederek, "Kafein, taurin ve glukuronolakton vücutta doğal olarak bulunuyorlar, ama asıl sorun bu maddelerin enerji içeceklerinde daha yüksek dozlarda bulunmasıdır. İçeceklerinin fazla miktarda tüketilmesi, kafein zehirlenmesi riskini artırıyor. Kafeinin gelişim halindeki beyni etkileyebilir ve vücuttaki bağışıklığın azalmasına sebep olabilir. Avrupa’nın beş ülkesinde yürütülen çok merkezli bir çalışmada yüksek doz kafein tüketen kadınlarda üreme yetersizliği riskinin arttığı belirlenmiştir. Kafein tüketiminin, spontan abortus, endometriozis ve tubal yetersizlikler ile ilişkili olduğu saptanmıştır" dedi.

Enerji içeceğinin, gebe kalma süresini uzattığına dikkat çeken Doç. Dr. Çoksüer, "Kafeinin, kadınlarda hormon düzeyinin değişikliğine bağlı olarak korpus luteum ve ovulasyon fonksiyonlarını hedef alarak üremeyi olumsuz etkilediği düşünülmektedir. Aynı zamanda kafein kadınlarda estrojen düzeyinin erken dönemde yükselmesi ile de ilişkilidir. Enerji içeceği, kadınlarda hormonal dalgalanmalara neden olarak yumurta kalitesini düşürmekte ve rahim zarının tutunma kabiliyetini azaltmaktadır. Ayrıca erkekte, testosteron hormonunu azaltarak, erkeklerde sperm sayısını ve hareketini önemli derecede azaltmaktadır" diye konuştu.

"Hamile kadınlar, emziren kadınlar ve anneler uzak durmalı"

Kafeinin hamile kadınlarda kan dolaşımı yoluyla bebeğe geçtiğini ve rahim damarlarının daralmasına yol açarak, bebeğe giden besin maddeleri ve oksijeni kısıtladığını aktaran Doç. Dr. Çoksüer, "Bunun nedeni fazla dozda kafeinin düşük, zor doğum ve kilosu normalden az bebek doğurma risklerini arttırmasıdır. Hamile özellikle de gebeliğin ilk üç ayında kadınlar enerji içeceklerinden uzak durmalıdır. Emzirme döneminde de kana karışan kafein, anne sütü aracılığıyla bebeğe geçer. Yüksek doz kafein kullanımına bağlı olarak annelerin emzirdiği bebeklerde, uyku sorunları ve çeşitli rahatsızlıklar görülebilir. Onun için hem gebelikte hem emzirme döneminde hem de anne olmayı düşünen kişiler enerji içeceğinden uzak durmalıdır" şeklinde konuştu.

Gripten korunmak için 10 tavsiye

Kış soğukları başlar başlamaz herkesin en büyük korkusu gribe yakalanmaktır. İşte bu korkunuzu yenmek için en güzel 10 öneriyi sizler için hazırladık.


Hayatımızı olumsuz etkileyen, kış mevsimiyle birlikte artan gripten korunmak için bazı pratik tavsiyelerde bulunan Dr. Sinan Akkurt, grip mikrobunun bağışıklık sisteminin güçsüz düşmesini fırsat bilerek geliştiğine dikkat çekti. Öğütülmüş zencefil tozunu yemeklere katabileceğimizi, nar, portakal, havuç suyu karışımını ve kımızı bolca içebileceğimizi, tavuk suyuna çorbayı soframızdan eksik etmememizi öneren Akkurt, grip aşısının yüzde yüz koruyuculuğu olamayacağını, özellikle kış aylarına sarkan grip aşısının etkisinin azaldığını da belirtti.

Dr. Sinan Akkurt, gribe karşı C vitamininden yüksek besinlerin tercih edilmesini, günde 2 gram C vitamini alınmasını, eğer sigara içiliyorsa bağışıklık zayıfladığı için bunun iki katına çıkartılmasını, elektromanyetik kirlilikten korunulmasını, dengeli beslenilmesini, organik gıdaların tercih edilerek,  hormonal gıdalardan kaçınılmasını  önerdi. Gripten korunmak için, bağışıklık sistemini yoran unsurların vücuttan biorezonans metoduyla çıkartılabildiğini de açıklayan Dr. Akkurt, herkes için geçerli olan, gripten korunmak için yapılması gereken 10 maddeyi ise şöyle özetledi:

1-Kahvaltı:Güne mutlaka çok iyi bir kahvaltı ile başlamalıyız. En önemli öğünümüz kahvaltıdır. Kahvaltıda özellikle siyah ve yeşil zeytin bulunmalıdır. Kahvaltı sofrası zeytinsiz olmaz. Gribe karşı kahvaltı sofrasında bulunmasında fayda olan diğer besinlerin başında portakal suyu, yumurta, şekersiz reçel çeşitleri, doğal üretilen şekersiz bal, domates, salatalık, peynir çeşitleri gelmektedir. Bunların yanında 1 veya 2 dilim kepek ekmeği olabilir.

2-Hareket:Hareketli bir hayatı benimsemeliyiz. İşimize, okulumuza, çarşıya-pazara giderken mümkün olduğu kadar yürüyerek gitmeyi benimsemeliyiz. Özellikle güneşli havalarda 1-2 km yürüyüş yaparak, güneş ışınları sayesinde D vitamini de alabilir ve bu sayede direncimizi kuvvetlendirebiliriz. Günün en temiz enerjisi sabah güneşidir, bunu mutlaka almalıyız.

3-Doğru nefes:Karın solunumu yaparak yürüyelim. Burundan nefes alıp verirken karnımızı şişirerek solumayı benimseyelim. Doğru nefes almak, karnımızı şişirerek nefes almaktır. Böylece daha fazla oksijene sahip olabilir, geriye verirken de daha çok karbondioksit veririz. Ciğerlerimizi şişirmeye çalışmak ise yanlıştır. Bu yöntemle ciğerlerimizi rahat ettirir ve psikolojik olarak da rahatlar, sakinleşiriz. Burundan nefes alın, ağız kapalı yediye kadar sayın, yediye kadar nefes alın, sonra tekrar yediye kadar sayarken verin. Bu egzersizin günde 20 dakika yapılmasını öneriyorum. Burnumuzun sağından aldığımız nefes, sağ beynimizi, solundan aldığımız nefes sol beynimizi etkiler. Bunun için burnumuzun her iki tarafından da nefes almalıyız.

4-Havalandırma:Evimizi, iş yerimizi mutlaka havalandıralım. Güneş varsa, mutlaka içerinin güneş ışığı almasını sağlamalıyız. Atasözünde denildiği gibi, "güneş girmeyen eve doktor girer".

5-Doğal beslenme:Yediğimiz, içtiğimiz her şeyin doğal olmasına özen göstermeliyiz. Sebze ağırlıklı beslenmeliyiz. Fast food gıdalardan, bisküvi, cips, gofret gibi atıştırmalık gıdalardan kaçınmalıyız. Konsantre yerine taze sıkılmış meyve ve sebze sularını tercih etmeliyiz. Bolca salata yemeliyiz.

6-Maske:Toplu taşıma araçlarında, okulda, işyerinde virüslerden korunmak için maske kullanmamız çok doğrudur. Yurtdışında pek çok ülkede gördüğümüz bizde ise samimiyetsizlik gibi algılanan maske kullanımının yaygınlaşması gereklidir. Özellikle daha fazla hassasiyeti olan çocuk ve yaşlıların maske kullanmasını öneriyorum.

7-Klima:Klimaların mutlak surette bakımlarının özenle yapılması gerekiyor. Yoksa havadaki mikropların daha çok yayılmasına sebep olabilirler.

8-Hijyen:Hijyen kurallarını çok önemsemeliyiz. Çocuğumuza elini çok iyi yıkamasını, mikrop bulaştırmamak için hapşırırken eliyle yüzünü kapatmasını öğretmeliyiz.

9-Stevya:Rafine şeker bağışıklığı zayıflatmaktadır. Bunun yerine sıfır şeker içeren, tamamen doğal stevya bitkisini tercih edebiliriz. Örneğin muhallebiyi mısır unu, keçi sütü ve stevya bitkisi ile hazırlayabiliriz. Tamamen doğal, şekersiz ve çok da güzel olur. Keçi sütünü de insan sütüne yakın besin değerleri olduğu için öneriyorum.

10-Bitkiler ve doğal taşlar:Bitkilerimizi evin içi yerine,  balkon ve varsa bahçelerimizde yetiştirmeyi tercih edelim. Geceleri oksijeni tükettikleri için yatak odalarımızda bulundurmamalıyız. Yatak odamızda özellikle başımıza yakın yerlerde büyük doğal taş olması da uyku kalitemizi bozar ve enerjimizi çeker.

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More